Ahiret günü;
İnsanların hesap ve dünyada yaptıklarının karşılığını alma günüdür. Ahiret
gününün bu şekilde isimlendirilmesinin sebebi onun son gün olup dünya için
başka bir gün olmadığı içindir. Ahiret günü kıyamet günü diye de
isimlendirilmiştir.
Ahiret gününe iman: Allah ve Rasulünün
haber verdiği ölümle başlayan kabrin fitnesine, oradaki nimet ve azaba, tekrar
dirilmeye, haşra, amel defterlerine, hesaba, teraziye, havuza, sırata, şefâate,
cennete, cehenneme ve kıyamet alametlerine iman etmeyi gerektirir.
Kur’an’ın Ahiret
Gününe Önem Vermesi
Kur’an imanın bu
kısmına çok önem vermiş ve onun mutlaka gerçekleşeceğini değişik vesilelerle
ortaya koymuş, insanın ondan gafil olmaması için her fırsatta ona dikkat
çekmiştir. Kur’anda bu büyük güne verilen önem, birçok ayette Allah’a imanla
ahiret gününe iman yan yana zikredilme şeklinde tezahür etmiştir. Bunu şu
ayetlerle örneklendirebiliriz. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“Yüzlerinizi doğu ve
batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik Allah’a ahiret gününe
iman etmektir.”
Bakara 177
“Herkim Allah’a ve
ahiret gününe iman eder ve salih amel işlerse onlara Rab’leri katında müKâfat
vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”
Bakara 62
“Bu sizden Allah’a ve
ahiret gününe iman eden kimselere verilen bir öğüttür.”
Bakara 232
“...Allah’a ve ahiret
gününe iman etmeyen kimselerle savaşın.”
Tevbe 29
“Ey kavmim, Allah’a
kulluk edin, ahiret gününü umut edin. Yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk
yapmayın dedi.”
Ankebût 36
Allah-u Teâlâ
Kitabında kıyamet gününü birçok isimle zikretmiştir. Bu da ona verilen önemin
bir başka tezahürüdür. Ahiret gününe imanın insan hayatında etkin bir tesiri
vardır. Çünkü ahiret günü ve ondan sonra gerçekleşecek hesap, ceza, cennet,
cehennem vb. şeylere iman, kişiyi orası için hazırlık yapmaya yönlendirir.
Bu iman, sahibine
cennete girdirici salih amel yaptırır; cehenneme girdirici kötü amellerden de
uzaklaştırır. Dünyada kendisinin imtihan için kaldığını bilen bir kimse, bu
imtihan dönemini iyi değerlendirir ve bu dönemi kendi aleyhine kapatmaz.
Hayır ve iyi işler
yapanlara sevap ve cennet, kötü işler yapan asi kimselere de cehennem
vereceğini vadeden, hâkimler hâkimi Zatın huzurunda söz ve fiillerinden hesaba
çekileceğine iman eden bir kimse, heva ve hevesine göre değil, Allah ve
Rasulünün ölçülerine göre bir hayat yaşar. İçerisinde salih amellerin bulunduğu
defterinin tartıda ağır gelmesi için çaba harcar. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle
buyuruyor:
“O gün tartı tam
doğrudur. (Kimseye zulmedilmez) Kimin sevap tartıları ağır gelirse, işte onlar
felaha erenlerdir. Kimin sevap tartıları hafif gelirse, işte onlar da
ayetlerimize haksızlık etmelerinden dolayı kendilerini ziyana uğratanlardır.”
A’raf 89
Kur’an ahiret gününe
imanla salih ameli birçok ayette birbirine bağlamıştır Allah-u Teâlâ Kitabında
şöyle buyuruyor:
“Allah’ın
mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler imar eder...”
Tevbe 18
“Allah’a ve ahiret
gününe iman edenler; mallarıyla ve canlarıyla cihat etme hususunda senden izin
istemezler. Allah takva sahiplerini bilir. Fakat Allah’a ve ahiret gününe iman
etmeyen, kalpleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duran (savaştan
geri kalmak için) senden izin isterler.”
Tevbe 44, 45
“Allah’a ve ahiret
gününe iman eden bir kavmi Allah’a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk
ettiğini göremezsin.”
Mücadele 22
“And olsun onlarda
(İbrahim ve ona iman edenlerde) sizin için Allah’ı ve ahiret gününü arzu
edenler için güzel bir örnek vardır.”
Müntehine 6
İnsan unutkan ve
gaflet sahibi olup dünya hayatına aşırı düşkün olduğu ve geleceğini ihmal
ettiği için, Kur’an dünya hayatını oyun ve eğlence, dünya metâının geçici,
ahiret hayatının da ebedi olduğunu her fırsatta hatırlatmıştır. Allah-u Teâlâ
Kitabında şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler, size
ne oldu ki; Allah yolunda topluca savaşa çıkın dendiği zaman yere çakılıp
kaldınız. Ahirete karşılık dünya hayatına mı razı oldunuz?! Fakat dünya
hayatının metâı (faydası) ahirete nisbeten çok azdır.”
Tevbe 38
“Bilin ki dünya hayatı
bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır.
Bu tıpkı bir yağmura benzer ki bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra
kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap;
Allah’tan ise mağfiret ve rıza vardır. Dünya aldatıcı bir zevkten başka bir şey
değildir.”
Hadid 20
Ahiret Gününe İmanın
Delilleri
Kur’an, sünnet, akıl
ve fıtratı selime ahiret gününe iman etmemizi gerekli kılıyor. Allah-u Teâlâ
Kitabında ahiret gününe imanın gerekliliğini sıkça zikretmiş ve onun mutlaka
gerçekleşeceğini haber vermiştir. Kıyamet gününe iman etmeyenlerin şüphelerini
akli ve nakli delillerle boşa çıkarmıştır. Allah-u Teâlâ ahiret gününe imanın
gerekliliği hususunda şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet saati mutlaka
gelecektir. Bunda asla şüphe yoktur.”
Mü’min 59
“Sura üflendiğinde
göklerde ve yerde olanlar kendilerinden geçip yere yıkılırlar. Ancak Allah’ın
dilediği kalır. Sonra sura bir daha üflenir, birden onlar mezardan kalkıp bakarlar.”
Zümer 68
“...İlk yaratmaya
başladığımız gibi tekrar iade edeceğiz; bu üzerimize bir va’ddir; biz bunu
mutlaka yapacağız.
Enbiyâ 104
“Allah, kendinden
başka ilah yoktur! Sizi mutlaka kıyamet gününde bir araya toplayacaktır. Bunda
şüphe yoktur. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir.”
Nisâ 87
Kur’an’ın bildirdiğine
göre her nebi kavmini, ahirete iman etmeye davet etmiştir. Dolayısıyla semavi
dinlerin hepsi öldükten sonra dirilmeyi iman rükünlerinden saymış; ahiret ve
dirilmeye iman etmeyen kimseyi mü’min saymamıştır. Bazı inatçı kâfirlerin
dışında ahireti inkâr eden de olmamıştır.
Nuh (Aleyhisselam) kavmini ahirete iman
etmeye davet ederken şöyle demiştir:
“Allah sizi bitki
(bitirir) gibi topraktan bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve (tekrar
diriltip) bir çıkışla çıkartacaktır.”
Nuh 17, 18
İbrahim (Aleyhisselam):
“Beni öldürecek, sonra
diriltecek O’dur. Ceza (kıyamet) günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O’dur.”
Şuara 81, 82
Musa (Aleyhisselam):
“Kıyamet saati mutlaka
gelecektir. Kıyamete iman etmeyen ve kendi hevasına uyan kimse seni ona imandan
alıkoymasın sonra helak olup gidersin.”
Ta-Ha 15, 16
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
“Kâfirler
diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: Hayır, Rabb’ime and olsun ki mutlaka
diriltileceksiniz. Sonra yaptıklarınız size haber verilecek. Bu Allah’a göre
kolaydır.”
Tegabun 7
Tarih boyunca
kâfirlerden tekrar dirilmeyi inkâr edenler olmuştur. Allah onları bize
Kitabında haber vermektedir:
“Biz kemikler haline
geldikten ufalanıp toprak olduktan sonra mı, sahiden biz mi yeni yaratılışla
diriltileceğiz? dediler.”
İsra 49
“Biz öldüğümüz ve
toprak olduğumuz zaman mı (tekrar hayata döneceğiz)? Bu (gerçekleşmesi) uzak
bir dönüştür. (Biz) o su ile ölü bir beldeyi dirilttik. İşte mezardan çıkış da
böyledir. Onlardan önce Nuh kavmi, Res ve Semud halkı da yalanlamışlardı. Ad,
Firavun ve Lut’un kavmi, Eyke halkı ve Tubba kavmi. Bunların hepsi rasulleri
yalanladılar ve tehdidimi hak ettiler. İlk yaratma ile yorulup aciz mi kaldık
ki (tekrar diriltmeden aciz kalalım)?! Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan kuşku
içindedirler.”
Kahf 3, 11, 15
Kâfirlerin tekrar
dirilmeyi inkâr ve ondaki şüpheleri, Allah’ın kudretine olan bilgisizlikleri ve
akıllarını gereği gibi kullanmadıklarındandır. İlk yaratılışlarını unutarak
çürüyüp toprak olmuş bu kemikleri kim diriltecek diye akıllarınca delil
getirmeye çalışmaktadırlar. Kur’an bunu bize şöyle naklediyor:
“Kendi yaratılışını
unutarak ve bize bir misal vererek: ‘Şu kemikleri kim diriltecek?’ dedi. De ki:
Onları ilk defa yaratan diriltecektir...”
Yasin78, 79
Bu mübarek ayette çok
nefis ve ince bir mana vardır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmakta:
“Ey insan! Çürüyüp
toprak olduktan sonra tekrar dirilmeyi nasıl inkâr eder ve onu uzak görürsün?
Oysa biz senin aslını ilk yaratışta da topraktan yaratmıştık. Seni ilk
seferinde topraktan yaratan toprak olduktan sonra tekrar yaratmaya elbette
kâdirdir.”
“Ey insanlar! Eğer
öldükten sonra tekrar dirilmede şüphede iseniz (bilin ki) biz sizi önce
topraktan yarattık...”
Hac 5
“Gökleri ve yeri
yaratan onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O çok bilen
yaratıcıdır.”
Yâsîn 81
Allah-u Teâlâ
kullarına bu dünyada da ölüleri dirilttiğini göstermiştir. Bakara süresinde
buna beş tane örnek vardır:
1) Musa (Aleyhisselam)’ın kavmi kendisine:
“Ey Musa! Biz Allah’ı
açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz…” dediklerinde Allah onları yıldırıma
çarptırarak öldürmüş ve iman etmeleri için tekrar diriltmişti. Allah-u Teâlâ bu
hususu şöyle anlatıyor:
“Bir zaman da: Ey
Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyiz demiştiniz de sizi
yıldırım yakalamıştı. Siz de bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz diye
sizi ölümünüzün ardından tekrar dirilttik.”
Bakara 55
2) İsrail oğullarının
anlaşmazlığa düştüğü öldürme olayında Allah-u Teâlâ İsrail oğullarına bir inek
kesip onun bir parçasını öldürülen kişiye vurmalarını emreder. Ayetlerde tarif
edilen ineği kesip öldürülen kişiye vurduklarında ölü dirilir ve katilini onlara
haber verir. Allah-u Teâlâ bu olayı bize şöyle bildiriyor:
“Hani siz bir adam
öldürmüştünüz de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız; oysa Allah,
gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı. Onun için ineğin bir parçasıyla öldürülene
vurun demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir. Size ayetlerini gösterir
ki aklınızı kullanasınız.”
Bakara 73
3) Sayıları binlerce olup
ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimselerin kıssası:
“Sayıları binlerce
olup ölüm korkusuyla beldelerinden kaçan kimseleri görmedin mi? Allah onlara:
Ölün dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı ikram
sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”
Bakara 243
4) Viran olup harabeye
dönen bir beldeye uğrayan bir kişi gördüğü manzara karşısında belde halkının
tekrar dirilmesinin mümkün olmadığını düşünmüştü. Bunun üzerine Allah onu
öldürmüş, yüz sene ölü olarak bırakmış, sonra onu tekrar diriltmişti. Bu olayı
Allah-u Teâlâ şöyle bildiriyor:
“Allah kendisini yüz
sene öldürüp sonra da diriltti. Ne kadar ölü olarak kaldın? dedi. ‘Bir gün veya
bir günün birazı kadar kaldım’ dedi. Allah dedi ki: Hayır yüz sene kaldın.
Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret
kılalım diye (böyle yaptık. Eşeğin) kemiklerine, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor,
sonra onlara et giydiriyoruz. Bu işler ona iyice belli olunca: ‘Allah’ın her
şeye kadir olduğunu biliyorum’ dedi.”
Bakara 259
5) İbrahim (Aleyhisselam)’ın kıssası. İbrahim (Aleyhisselam) kalbi mutmain olması
için Allah-u Teâlâ’dan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini
istemişti. Allah-u Teâlâ bu olayı bize şöyle nakletmektedir:
“İbrahim de bir zaman:
Rabb’im, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster demişti. (Allah): İnanmadın mı
dedi. (İbrahim): Hayır inandım, fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek
istiyorum) dedi. O halde kuşlardan dört tane al; onları kendine çek; sonra
kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır;
koşarak sana gelecekler. Bil ki, Allah daima galip ve hikmet sahibidir dedi.”
Bakara 260
Ayetlerde görüldüğü
gibi Allah-u Teâlâ hem fert hem de toplum şeklinde dünyada iken kullarına
tekrar dirilmeyi göstermiştir. Hatta yüz sene ölü kalıp sonra diriltilen
kimsenin kıssası anlatılırken, Allah ona eşeğinin dirilişini göstererek gözüyle
müşahede ettirmiştir.
Akli Yönden Tekrar
Dirilmeye Örnekler
Şüphesiz ki Allah-u
Teâlâ gökleri ve yeri örneksiz olarak yaratmıştır. Gökleri, yeri ve onların
içindekileri benzersiz ilk defa yaratan onları tekrar diriltmeye elbette güç
yetirir:
“Yaratmaya başlayan
O’dur. (Öldükten) sonra onu tekrar iade eder. Bu Ona daha kolaydır...”
Rum 27
Sonra Allah-u Teâlâ
tekrar dirilmeyi yeryüzünde bize bitkiler ve bazı hayvanlar üzerinde gösterir.
Yeryüzü kışın gelmesiyle güzellik ve canlılığını kaybeder. Ağaçlar kurur
yapraklarını döker, yemyeşil otlar kupkuru olup rüzgârın önünde yok olup
giderler. Baharın gelmesiyle yeryüzünde tekrar bir canlılık ve hareket başlar.
Allah-u Teâlâ birçok ayette yeryüzünün öldükten sonra dirilmesini ahiretteki
dirilmeye benzetmiş ve bunu tekrar dirilmeye örnek vermiştir:
“Onun ayetlerinden
biri de, sen toprağı boynu bükük kupkuru görürsün. Onun üzerine suyu döküğümüz
vakit, titreşir kabarır. Onu dirilten Allah elbette ölüleri de diriltir. O her
şeye kadirdir.”
Fussilet 39
“Gökten bereketli su
indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Birbirine girmiş kat
kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Kullara rızk olması
için. O su ile ölü bir beldeye can verdik. İşte (kabirden) çıkışta böyledir.
Nasıl ölen toprak canlanıyor, ağaçlara taze bir hayat geliyor, bitkiler yerden
çıkıyorsa, siz de kabirlerden öyle taze can bulup çıkacaksınız.”
Kâf 9, 10, 11
Ahiret Günüyle Alakalı
Meseleler
Ahiret gününe iman,
imanın en önemli rükünlerinden bir rükün olunca, onu biraz tafsilatlı izah etmek
zorunludur. Bir mü’min kıyamet denen bir günün kendisi için takdir edilen bir
zamanda kesin tahakkuk edeceğine itikat eder ki bu icmali imandır. Sonra o,
Kur’an ve Sahih Sünnette haber verilen, ölümle başlayan gaybî işlerin hepsine
inanır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Kabir Fitnesi ve Sorgu
Melekleri
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in haber verdiği kabrin fitnesi ve meleklerin kulu Rabb’i, dini ve Nebisi
hakkında sorguya çekmesidir. Bunun delili ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in sahih hadislerde insanlar kabirlerinde imtihan olunacaklar demesidir.
Esma (Radiyallahu Anha) şöyle demiştir:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Evvelce bana
gösterilmemiş birçok şey bu imtihanlarına benzer veya ona yakın bir imtihan
geçireceksiniz. (Kabirdeki kimseye) bu adam hakkında bilgin nedir? denir.
Mü’min veya yakîn
sahibi:
−O zat Muhammed’tir.
Biz de davetine icabet ettik ve Ona uyduk. O zat Muhammed’tir, diyecek ve bu
söz üç kere tekrarlanacak.
Ondan sonra o kimseye:
−Yat ve rahatça uyu, O
zatın risaletine kesin inandığını bildik denilecek.
Münafık veya şüpheci
(bu soruya):
−Ben bilmiyorum,
insanların bir şeyler söylediğini işittim, ben de onu söyledim diyecek’ buyurdu.”
Buhari 1/243, Müslim
905, Malik 1/188, 189
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Kul kabrine konduğu
ve arkadaşları dönüp gittiği zaman, o arkadaşlarının ayakkabılarının sesini
işitir. Ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona:
−Muhammed denilen
kimse hakkında ne dersin? derler.
O kul:
−Onun Allah’ın Kulu ve
Rasulü olduğuna şahadet ederim der.
Bunun üzerine melekler
tarafından:
−Ey mü’min!
Cehennemdeki yerine bak! Allah bu azap yerini senin için cennetten bir makama
değiştirdi denir. O kul cehennem ve cennetteki iki makamını birden görür. Fakat
kâfir veya münafık olan ölü ise meleklerin sorusuna:
−Muhammed hakkında bir
şey bilmiyorum. İnsanların Ona söyledikleri bir sözü işitir ben de onu
söylüyordum der.
Melekler o kâfir veya
münafığa:
−Anlamaz ve uymaz
olaydın der sonra bu kâfir veya münafığın iki kulağı arasına demir bir balyozla
vururlar. O balyozu yiyince kâfir veya münafık şiddetle feryat eder. Bu feryadı
ins ve cinden gayrı ona yakın her şey işitir’ buyurdu.”
Buhari 1259, İbni
Hibban 3120
Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
“Allah, mü’minleri
dünya hayatında da ahiret hayatında da sabit bir sözde sebat ettirir...” İbrahim 27. ayeti kabir azabı
hakkında indi.
Kabirde ölüye:
−Rabb’in kimdir? diye
sorulur.
O da:
−Rabb’im Allah ve
Nebim Muhammed’tir der.
İşte bu Allah’ın:
“Allah, mü’minleri
dünya hayatında da ahiret hayatında da sabit bir söz üzere sebat ettirir...”
ayetindeki sabit
kavlin delalet ettiği sözdür’ buyurdu.”
Müslim 2874/73, Buhari
1294
Kabrin, Sahibi İçin
Azap ve Nimet Oluşu
Kabir fitnesinden
sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in haber verdiği kabir azabı ve kabir
nimetine iman etmemiz de gerekir. Kabrin azap ve nimetine Kur’an ve Sahih
Sünnette birçok deliller vardır.
“...Firavun ailesini,
azabın en kötüsü kuşattı. Sabah akşam ateşe sunulurlar. (Dünya durdukça azap
böyle devam eder.) Kıyamet koptuğu gün de Firavun ailesini azabın en
şiddetlisine sokun denir.”
Gafir 46
Allah-u Teâlâ bu
ayette Firavun ailesinin iki çeşit azap ile cezalandırılacağını söylüyor.
Birincisine:
“...Sabah akşam ateşe
sunulurlar.” buyruğu ile işaret etmekte, ikincisine ise:
“...Kıyamet koptuğu
gün de Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denir.” buyruğu ile işaret
etmektedir. Bu ayete dikkat edildiğinde ikinci azabın kıyamet saatinden sonra
olduğu anlaşılmaktadır.
Birinci azap ise
kıyamet saatinden önceki sabah akşam kâfirlerin arz olundukları bu dünyadaki
azap. Yani, ölümle dirilme arası kabir azabı olduğu anlaşılmaktadır. Allah
ölümden sonra kıyametten önce meydana gelen azaba şu ayetle de işaret etmiştir:
“O zalimler ölüm
dalgaları içinde, meleklerde ellerini uzatmış: Haydi canlarınızı çıkarın,
Allah’a gerçek olmayanı söylemenizden ve Onun ayetlerine karşı büyüklük
taslamanızdan ötürü, bu gün alçaklık azabıyla cezalandırılacaksınız’ derken
onların halini bir görsen.”
En’âm 93
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) bu ayetin tefsirinde
şöyle demiştir. Bu azap ölüm anında başlayan azaptır. Meleklerin ellerini
uzatmasından murat, onlara azap etmesi yüzlerine ve arkalarına vurmasıdır. Buna
Allah’ın:
“...Melekler onların
yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken halleri nice olur.” Enfal 50 buyruğu şahadet
etmektedir. Bu her ne kadar definden önce ise de ahiretteki azaptan önce olması
Sebebiyle kabir azabından addedilmiştir. Çünkü öldükten sonra ve ahiretten
önceki azabın geneli kabirde olmaktadır.
Kabir azabıyla ilgili
hadisler sayı bakımından bayağı kabarık olup mütevatir derecesindedir. İmamı
Nevevî Müslim’in şerhinde şöyle demiştir:
Ehli sünnetin yanında
kabir azabı sabittir. Onlar bu hususta Kitap ve Sünnetin delillerini kabul edip
ona inanmaktadırlar. Kabir azabıyla ilgili hadislerin birkaç tanesini
zikretmekte yarar vardır:
Zeyd bin Sabit (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Neccar oğullarına ait bir bahçede ve katırının üzerinde bulunduğu bir
sırada biz onunla beraberdik. Katır aniden yoldan saptı ve koştu. Nerede ise
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i yere atacaktı. Orada altı veya beş
veya dört tane mezarla karşılaştık.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Bu mezarların
sahiplerini kim tanıyor?’ dedi.
Bir adam:
−Ben tanıyorum dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Bunlar ne zaman
öldüler?’ dedi.
O adam:
−Müşriklik zamanında
öldüler dedi.
Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Şüphesiz bu ümmet
kabirleri içinde imtihana tabi tutuluyorlar. Şayet ölülerinizi gömmeyi terk
etmeniz endişesi olmasaydı, bu mezarlıktan işitmekte olduğum kabir azabından
bazısını sizlere işittirmesini Allah’tan muhakkak talep ederdim’ buyurdu.
Sonra yüzünü bize
dönerek:
−‘Kabir azabından
Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Kabir azabından
Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Kabir azabından
Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Kabir azabından
Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Fitnelerden, onların
görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Fitnelerden, onların
görünenlerinden ve görünmeyenlerinden Allah’a sığınırız dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Deccal fitnesinden
de Allah’a sığının!’ buyurdu.
Sahabeler:
−Deccal fitnesinden de
Allah’a sığınırız dediler.”
Müslim 2867/67
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) dedi ki:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) iki kabre uğradı ve:
‘Bu iki kabrin sahibi
azap olunuyorlar! Hem de büyük bir şeyden dolayı azap olunmuyorlar. Onlardan
biri söz taşır, diğeri de bevlinden sakınmazdı...’ buyurdu.”
Buhari 1361, 6052,
Müslim 292/111
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Sizden biri vefat
ettiğinde sabah ve akşam ona makamı gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise
cennet ehli makamlarından bir makam; ateş ehlinden ise cehennem ehlinin
yerlerinden bir yer gösterilir ve:
−Burası senin
oturacağın yerdir. Kıyamet günü Allah seni o makama gönderecektir denir’ buyurdu.”
Buhari 1301, Müslim
2866/65
Kabir azabı ve
nimetlerinin keyfiyetiyle ruhun ölüye dönüşünün keyfiyetine gelince, Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sahih olarak rivayet edilen
hadislerin dışına çıkmak doğru değildir! Tahavi akidesinin şârihi İbni Ebi’l-İz
bu hususta şöyle demektedir:
“Kabrin azap ve
nimeti, iki meleğin gelip ölüye bir şeyler sorması Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den mütevatir olarak rivayet edilmiştir. Dolayısıyla onlara îtikat etmek
gerekmektedir. Nasıllığı ve niceliği hakkında konuşmak doğru değildir. Bilakis
ruhun cesede dönüşü bizim keyfiyetini bilmediğimiz bir tarzdadır. Kabir azabı
berzah azabıdır.
Ölüp kabir azabına
müstahak olanlar şüphesiz onu tadacaktır. Onlar ister bir kabre defnedilsin,
ister suda boğulup cesedi kaybolsun, ister kurda kuşa yem olsun aynıdır. Azap
defnedilenlere ulaştığı gibi bunlara da ulaşır.”
Tahavî Şerhi 399, 400
Bunu rüyasında azap ve
işkence gören veya saadet içerisinde mutluluktan uçan biriyle örneklendirelim.
Rüyasında azap içerisinde inleyen kimse, azabı sadece cisminde mi görmektedir,
yoksa ruhunda mı? Sadece cisminde dense, uyuyan kimse vücudunda yara ve bere
gibi bir şey görmemektedir.
Sadece ruhunda azap
görür dense, azap anında yatağında kıvranması terleyip çığlık atması cismiyle
alakalı bir şeydir. Netice olarak kabir azabı diye bildiğimiz ahiretten önce,
öldükten sonra vuku bulan azap ve nimet, berzah azabı ve nimetleridir.
Keyfiyeti bizce malum değildir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Sahih Hadislerinde
gelen kabir azabı ve nimetleriyle ilgili haberlere inanıp onlarla yetinmek ve
keyfiyetini araştırmamak en doğru yoldur.
Kıyamet Saatinin
Alametleri
Kıyametin kopuş
saatini Allah’tan başka kimse bilemez. Bu hususta Allah şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet saati
hakkındaki bilgi Allah’ın indindedir.”
Lokman 34
Meşhur Cebrail
Hadisinde de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“...Bu hususta
kendisine soru sorulan sorandan daha bilgili değildir...” buyurmuştur.
Ancak onun
yaklaştığını bildiren alametleri vardır. Bu alametleri hem Kur’an hem de sünnet
bize bildirmiştir. Yukarıdaki Cebrail hadisinin sonunda onlardan birkaç
tanesini zikretmiştir. Kıyametin yaklaştığını bildiren alametler, büyük ve
küçük alametler olmak üzere iki kısma ayrılır.
1) Kıyamet saatinin
yaklaştığını haber veren küçük alametlerdir. Bunların geneli ahir zamanda
insanların fesat içerisinde olup aralarındaki fitnenin çoğalıp Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in yolundan uzaklaşmaları Sebebiyledir.
Bunlardan bir kaçını
zikredelim. Cebrail:
...O halde bana onun
alametleri hakkında haber ver dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
“Cariyenin efendisini
doğurması, çıplak ayaklı elbisesiz fakir koyun çobanlarının yüksek bina
yapmakta birbirleriyle yarıştıklarını görmen.”
Müslim 8/1, Buhari
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘İki büyük Müslüman
gurup birbirleriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır! Bu iki gurubun davaları
bir olduğu halde aralarında büyük bir savaş olacaktır!’ buyurdu.”
Buhari 6974, Müslim
2888/17
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Bir adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’e Kıyamet saati ne zaman gerçekleşecek? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Emanet zâyi edildiği
vakit kıyamet saatini bekle!’ buyurdu.
Adam:
−Emaneti zâyi etmek
nasıldır? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘İşler ehlinin
gayrına tevdi edildiği zaman kıyamet saatini bekle!’ buyurdu.”
Buhari 6418
Küçük alametlerle
ilgili başka hadisler de var ancak mevzuu çok uzatmamak için bu kadarla
yetiniyoruz. Dileyen sahih hadis kitaplarına bakabilir.
1) Güneşin Batıdan Doğup Doğudan Batması
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den işittim:
‘Çıkacak kıyamet
alametlerinin ilki, güneşin batı tarafından doğmasıdır!’ buyuruyordu.”
Müslim 2941/118, İbni
Ebi Asım 62, Tabarani 32
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
“Güneş battığı yerden
doğmadan kıyamet kopmaz!”
İbni Mace 4068
2) Dâbbetu’l-Arz’ın Çıkışı
Allah-u Teâlâ
Kitabında bu alamete şöyle işaret etmektedir:
“O söz (kıyametin
kopuş vadi) başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dâbbe (canlı) çıkarırız.
O onlara insanların ayetlerimize içtenlikle iman etmediklerini söyler.”
Neml 82
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den hiç unutmadığım bir hadis ezberledim. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den işittim şöyle buyuruyordu:
“Bir kuşluk vakti
insanlara karşı bir dâbbenin zuhurudur...”
Müslim 2941/118, İbni
Ebi Asım 62, Tabarani 32
3) Deccal’ın Ortaya Çıkışı
Kıyamet saatinin büyük
alametlerinden biri de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Deccal ismini
verdiği bir şahsın ortaya çıkışıdır. Deccal’e bu ismi, hakkı örttüğü ve çok
yalan söylediği için verilmiştir.
Deccal kendisinin
ilahlığını ilan edip, Allah’ın izni ve imtihan gereği harikuladelikler
göstererek insanları dinlerinde fitneye düşürecektir. Bazı insanlar onun
fitnesine kanıp yolunu saptırırken, Allah iman edenleri iman üzere sabit
kılacaktır. Bu sebeple de mü’minler onun yalan ve fitnesine aldanmayacaklardır.
Daha sonra Allah-u
Teâlâ, İsa (Aleyhisselam)’ı indirerek onu ve fitnesini ortadan kaldıracaktır! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’den Deccal’la ilgili rivayet edilen hadislerden bir kaçını burada
zikredersek onu tanımamıza yardımcı olur.
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) insanlar içerisinde ayağa kalktı, Allah’ı layık olduğu sıfatlarla övdü.
Sonra Deccal’ı zikredip şöyle dedi:
‘Ben sizi onun
şerrinden inzar ediyorum! Nebilerin hepsi kavmini Deccal’in şerrinden korkutup
sakındırmıştır. Yemin olsun Nuh da kendi kavmini Deccal’den sakındırmıştır.
Ancak ben size hiçbir Nebinin söylemediği bir şey söyleyeceğim. İyi bilin ki
Deccal şaşıdır; Allah ise şaşı değildir!’ buyurdu.”
Başka bir hadiste
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘...Muhakkak ki onun
iki gözünün arasında Kâfir yazılıdır. Onun amelini kerih görüp sevmeyen herkes
o yazıyı okur. Yahut her mü’min o yazıyı okur’ dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle devam etti:
‘Bundan sonra şunu
kesin olarak bilin ki, sizden hiç kimse ölünceye kadar Aziz ve Celil olan
Rabb’ini göremeyecektir!’ buyurdu.”
Buhari 2850, Müslim
2931/169
Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Şüphesiz ki ben
Deccal’ın yanında bulunan şeyleri ondan daha iyi bilmekteyim. Onun yanında
akmakta olan iki nehir vardır. Onlardan biri göze görünüşte beyaz bir sudur.
Diğeri de göze görünüşte alev alev yanan bir ateştir! Eğer herhangi bir kimse
ona erişirse ateş olarak gördüğü nehre gelsin. Sonra başını daldırsın. Sonra
başını aşağı indirip ondan içsin. Çünkü o soğuk bir sudur. Deccal de gözü silik
bir kimsedir, gözü üzerinde kalın bir perde vardır. Onun iki gözü üzerinde
kalın bir perde vardır. Onun iki gözü arasında Kâfir yazılıdır. Onu yazı yazan
ve yazı yazmayan her mü’min okur’ buyurdu.”
Müslim 2934/105
Nevvas bin Sem’an (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bir gün Deccal’ı zikretti onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme
yaptı ki artık bizler onu bir hurmalık içerisinde zannettik. Biz kendisine
doğru yürüdüğümüzde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizdeki bu hali anladı
ve:
‘Bu haliniz nedir?’ dedi.
Biz:
−Ya Rasulallah!
Sabahleyin Deccal’ı zikrettin ve onun hakkında o derece alçaltma ve yükseltme
yaptın ki nihayet bizler onu bir hurmalık içinde zannettik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Beni sizin
üzerinizde en çok korku ve endişeye düşüren deccal, bu sizin düşündüğünüz
deccal den başkadır. Eğer o ben henüz sizin içinizde bulunurken meydana çıkarsa
ben sizin önünüzde ona karşı durup sizleri müdafaa eder ve hiçbir yardıma
muhtaç olmadan ona tek başıma burhanla galip olurum.
Eğer ben içinizde
yokken çıkarsa, o zaman herkes bizzat kendi nefsinin savunucusudur. Allah her
Müslüman üzerinde benim halefimdir. Şüphesiz ki Deccal son derece sevimsiz,
gayet kıvırcık saçlı bir gençtir. Onun bir gözü sönmüştür (içi boşaltılmış üzüm
tanesi gibidir).
Sanki ben onu
Abdu’l-Uzza bin Kafan’a benzetiyorum. Sizlerden herkim ona erişirse, ona Kehf
suresinin baş taraflarını okusun! Muhakkak o Şam ile Irak arasında kayalık bir
mevkide çıkacaktır. Sağda ve solda süratle fesatlar çıkaracaktır. Ey Allah’ın
kulları! Sizler dininiz üzere sebat ediniz!’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Onun
yeryüzünde kalma süresi ne kadardır dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Kırk gündür. Bir gün
bir sene gibi; bir gün bir ay gibi; bir gün de bir Cuma (yani bir hafta)
gibidir. Onun geri kalan günleri sizin (normal) günleriniz gibidir. (Yani
toplam 439 gündür)’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Bir
sene gibi uzun olan o gün içinde bizlere bir günün namazı kafi gelir mi? dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Hayır, (kafi
gelmez). Sizler o uzun günde, normal günlerinizden her namaz vakti kadar bir
zaman takdir ediniz (ve namazlarınızı kılınız)’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Onun
yeryüzündeki hızı ne kadardır? dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Rüzgârın yöneltip
sevk ettiği yağmur gibidir. Deccal bir kavmin üzerine gelir ve onları kendisine
iman etmeye davet eder. Onlar da ona iman edip kendisine tabi olurlar.
Müteakiben deccal semaya emreder, sema yağmur yağdırır. Yere emreder, o da her
türlü bitkiyi bitirir. O kavmin otlamaya çıkarılmış olan hayvanları akşam üzeri
kendilerine en iri en güzel halde, memeleri sütün çokluğundan dolgun vaziyette,
yanları iyice doyduklarından son derece şişkin halde dönerler.
Sonra diğer bir kavme
gelip onları da davet eder. Fakat o kavim, onun sözünü kabul etmeyip reddeder.
Bunun üzerine Deccal o kavimden geri döner gider. Müteakiben o kavim az
yağmurlu bir kıtlık musibetine çatarlar. Ellerinde mallarından hiçbir şey
kalmaz.
Deccal bir harabeliğe
uğrar, ona hitaben:
−Hazinelerini meydana
çıkar der. Akabinde o harabeliğin hazineleri, bal arılarının kendi arı
beylerinin arkasına tabi olup gitmeleri gibi onun arkasına tabi olurlar. Sonra
yetişkin geçlik dolu bir delikanlı çağırır, ona kılıçla vurup iki parça halinde
keser. Parçaları bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra iki
parça ettiği genci çağırır, o da yüzü parlar ve güler halde gelir.
Deccal bu işlerle
meşgul olduğu sırada Allah, Meryem oğlu Mesih’i gönderir. O, Dimeşk’in doğu
tarafındaki beyaz minare yanına herd boyası ile boyanmış iki parça elbise
içinde, ellerini iki meleğin kanatlarının üzerine koymuş halde iner. Başını
aşağı eğince (teri) su (gibi) damlar, yukarı kaldırınca da onda iri inci tanesi
gibi durur ve güzel bir su iner. Artık hiçbir kâfir için onun nefesinin
rüzgârını diri olduğu halde alması mümkün değildir! Onun nefesi de gözünün
göreceği her yere ulaşır. Müteakiben İsa aleyhisselam Deccal’ı arar, nihayet
onu Beytu’l-Makdise yakın bir yer olan ‘Babu Ludd’ denilen mevkide yetişerek
öldürür!..’ buyurdu.”
Müslim 2937/110
4) İsa Aleyhisselam’ın İnişi
İsa (Aleyhisselam)’ın ahir zamanda,
kıyamet saatinin yaklaştığı ve Deccal’ın ortaya çıktığı esnada ineceğine Kitap
ve sünnet delalet ederken, ümmet de icma etmiştir. İsa (Aleyhisselam) İslam’ın hükümleriyle
hükmedecektir. Sonra yeryüzünde Allah’ın dilediği kadar kalacak ve kendisi için
takdir edilen bir günde vefat edecektir. Müslümanlar Onun cenaze namazını
kılacaklar ve defnedecekler. Bu hususta birçok hadis varit olmuştur. Müslümana
yaraşan, yahudilerin İsa (Aleyhisselam) hakkında öldürme ve çarmıha germe
iddialarını reddedip Allah’ın onu kendisine yükselttiğiyle ilgili ayetlerine
itikat etmesidir. Bu hususu Allah-u Teâlâ Nisâ suresinde şöyle beyan etmiştir:
“Biz Allah’ın Rasulü
Meryem oğlu Mesih’i öldürdük demelerinden dolayı (kendilerini yıldırım çarptı).
Oysa onu öldürmediler ve asmadılar! Fakat öldürdükleri kendilerine İsa ya
benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam kuşku
içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur! Sadece zanna uyuyorlar! Onu
yakînen öldürmediler! Hayır, Allah onu kendisine yükseltti. Allah daima
üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Nisâ 157, 158
Allah’ın bu ve bundan
sonraki:
“And olsun, Kitap
ehlinden hiç kimse yok ki ölmeden önce ona iman edecek olmasın...” ayetlerinin
tefsirinde İbni Kesir, İbni Cerir’den nakille şöyle demiştir:
‘Bu sözlerden en sahih
olanı, İsa (Aleyhisselam)’ın yeryüzüne inişinden sonra Ehli kitaptan ona iman etmeyen hiç kimse
kalamayacak; İsa (Aleyhisselam)’a ölümünden önce onların hepsi iman edecektir.’ Şüphesiz İbni Cerir’in bu
görüşü sahih olan görüştür. Zira ayetin siyakında kastedilen mana; Yahudilerin
İsa (Aleyhisselam)’ın öldürülüp çarmıha gerilme iddiasını ve bilgisiz Hristiyanların da buna
inanmalarının batıl olduğu anlatılmaktadır.
Allah İsa (Aleyhisselam)’ın öldürülmediğini ve
çarmıha da gerilmediğini; ona başka birinin benzetildiğini; benzetilen kişiyi
İsa zannederek onu öldürdüklerini; sonra Allah-u Teâlâ onu kendisine
yükselttiğini; onun baki ve diri olduğunu; kıyametin yaklaştığı bir zamanda
ineceğini haber vermektedir. İsa (Aleyhisselam) Deccal’ı öldürecek,
haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi ortadan kaldıracak, diğer din
sahiplerinden hiç kimsenin dinini kabul etmeyecek, sadece İslam’ı veya kılıcı
kabullenecektir.’
İbni Kesir 5/1989
5) Yecuc ve Mecucun Ortaya Çıkışı
Yecuc ve Mecucun
ortaya çıkışı da kıyamet alametleri olarak zikredilmektedir. Kur’an bu olayı
bize şöyle haber veriyor:
“Dediler ki: ‘Ey
Zülkarneyn! Yecuc ve Mecuc bu yerde fesat çıkarıyorlar! Bizimle onlar arasına
bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?’ Dedi ki: Rabb’imin beni içinde
bulundurduğu imkânlar daha hayırlıdır. Siz bana (insan) gücüyle yardım edin de
sizinle onlar arasına sağlam bir set yapayım. Bana demir kütlesi getirin.
İki dağın arası eşit
düzeye gelince, körükleyin dedi. Nihayet onu ateş haline getirince: Getirin
bana üzerine eritilmiş bakır dökeyim dedi. Artık (Yecuc ve Mecuc) onu ne
aşabildiler, ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi ki: Bu Rabb’imin bir
rahmetidir. Rabb’imin vadi gel (ip Yecuc ve Mecucun çıkması gerek)diği zaman
onu yerle bir eder, şüphesiz Rabb’imin vadi gerçektir.”
Kehf 94, 98
“Nihayet Yecuc ve
Mecucun önü açıldı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman, gerçek
(kıyamet) va’di yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. Vay
bize, biz bundan gaflet içinde idik. Meğer biz kendimize zulmetmişiz
diyecekler.”
Enbiyâ 96, 97
Zeyneb bin Cahş (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bir gün telaşla dışarı çıktı ve:
‘La ilahe İllallah,
meydana gelmesi yaklaşan şerden dolayı vay Arap’ın haline! Bu gün Yecuc ve
Mecucun setinden şunun gibi bir delik açıldı!’ buyurdu. Bunu
söylerken başparmağı ile onu takip eden şahadet parmağını halka yaptı.
Zeyneb (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah!
İçimizde salihler varken biz helak olur muyuz? dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Evet, (fasıklık,
facirlik, ahlaksızlık vb.) pislikler çoğaldığı zaman helak olursunuz!’ buyurdu.”
Buhari 3139, Müslim
2880/2
Nevvas bin Seman (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘…Derken Allah Yecuc
ve Mecucu gönderir. Onlar her tepeden akın etmeye başlarlar. Onların ilk
kafilesi, Tabariyye gölüne uğrarlar ve ondaki suyun hepsini içerler. Onların
son kafilesi, o göle uğradığında: Yemin olsun ki burada bir seferinde su bulunuyordu
derler!..’ buyurdu.”
Müslim 2937/110
Yecuc ve Mecuc ile
ilgili başka sahih hadisler de vardır. Yecuc ve Mecuc hakkında varit olan
nasların ifade ettiği mana, dünyanın sonunda yeryüzünü ifsat edecek mezkur
topluluğun kesin zuhur edeceğidir. Mü’min bu alameti de diğerleri gibi şüphe
etmeden tasdik eder. Ancak Yecuc ve Mecucun çıkış zamanı, nerede oldukları ve
şekilleriyle alakalı tafsili bilgiler gaybî işlerdir. Onu da sadece Allah
bilir! Kıyametin kopuşuyla alakalı bu vb. alametlerin gerçekleşmesinden sonra
yaşadığımız bu âlem yerini başka bir âleme devredecektir.
“O gün yer başka bir
yere, gökler de (başka göklere) değiştirilir. Bütün insanlar tek ve kahhar olan
Allah’ın huzurunda durur.”
İbrahim 48
Bu değişim, Allah’ın
İsrafil’e birinci sûra üfleme emrinden sonra gerçekleşir. Sûra üflendiğinde
Allah’ın dilediği hariç göklerde ve yerdeki herkes ölür.
“Sûra üflendi,
göklerde ve yerde olanlar düşüp öldüler. Ancak Allah’ın dilediği kaldı.”
Zümer 68
“Sûra bir kez
üflendiği arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak
darmadağın olduğu zaman işte o gün, o va’d gerçekleşmiş sema yarılmıştır...”
Hakka 13-16
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyl dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Allah-u Teâlâ Kıyamet
gününde yeryüzünü kabzalar (avucunun içine alır) sağ eliyle de semayı dürer
sonra Melik benim, yeryüzünün melikleri nerededir?’ buyurur.”
Buhari 4712, 7382,
Müslim 2787/23
6) Bağs (Öldükten Sonra Tekrar Dirilme)
Birinci sûra
üflenişten sonra ikinci kez sûra üflenir, bu üflenişle beraber ölülere tekrar
hayat verilir. İşte bağs dediğimiz tekrar dirilme olayı budur.
“Sûra üflendi. Şimdi
onlar kabirlerinden kalkıp Rab’lerine koşuyorlar. Vay bize! bizi yattığımız
yerden kim kaldırdı! İşte Rahmânın va’d ettiği şey budur. Demek Rasuller doğru
söylüyormuş dediler.”
Yâsîn 51
7) Haşr (Toplanmak)
Haşr, mahlûkatın
tekrar dirilip kabirlerinden çıkışından sonra meydana gelecektir.
“Muttakileri binek
üzerinde ikram ile Rahmâna götürdüğümüz suçluları da yaya ve susuz olarak
cehenneme sevk ettiğimiz gün...”
Meryem 85, 86
Haşr, halkın kendi
aralarındaki hakların alınıp verilmesi için mahkemenin kurulacağı yerde
toplanmalarıdır. İnsanlar dirildikten sonra Allah, meleklere emreder, onlar
insanları mahşer yerine getirirler. Onların mahşere getirilirken halleri ilk
yaratıldıkları günde olduğu gibi sünnetsiz, çırılçıplak ve yalın ayaktır!
Aişe (Radiyallahu Anha)’nın rivayet ettiği
hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Sizler yalın ayak,
çırılçıplak ve sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!’
Aişe (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah!
İnsanlar birbirlerine bakarlar, dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Ya Aişe! Durum
insanların birbirlerine bakmalarından daha şedit ve çetindir!’ buyurdu.”
Buhari 6441, Müslim
2859/56
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) bizim aramızda ayağa kalkarak bir hutbe irat etti ve:
‘Şüphesiz sizler yalın
ayak, çırılçıplak sünnetsiz olarak haşr olunacaksınız!’ buyurdu.
Sonra:
“İlk yaratmaya
başladığımız gibi onu iade ederiz. Bu üzerimize bir va’ddir, biz bunu mutlaka
yapacağız. Enbiyâ Suresi 104 ayetini okudu.”
Buhari 3142, Müslim
2860/58
a) Amellerin
Karşılığının Alınması
Ahiret gününde herkes
işlediği amellerin karşılığını alacak ve hiç kimseye zerre kadar
zulmedilmeyecektir. İman edip salih amel işleyenler Allah’ın mağfiret ve
cennetini elde edecekler iman etmeyip kötülük işleyenler de Allah’ın gazabı ve
cehennemine duçar olacaklardır.
“O gün Allah onlara
hak ettikleri cezayı (karşılığı) tam verir ve onlar da bilirler ki Allah apaçık
haktır.”
Nur 25
Ebu Zer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Allah-u Teâlâ’dan rivayet ettiği kutsi bir hadiste Allah şöyle buyuruyor:
‘Ey kullarım! Bunlar
sadece sizin amellerinizdir ki ben onları sizin için sayıyor ve muhafaza
ediyorum. Sonra onların karşılığını size noksansız olarak veririm. Bundan
dolayı herkim hayır bulursa hemen Allah’a hamd etsin. Herkim de onun gayrı bir
şey bulursa sadece kendini levm etsin, ayıplasın!’ dedi.”
Müslim 2577/55
b) Kulların Hesaba
Çekilmesi
İnsanlar Rab’lerine
arz olunup adil bir şekilde muhakeme ve hesaba çekileceklerdir. Onların lehine
ve aleyhine hüccetler ikame edilecektir. Bundan sonra herkes işlediği
amellerinin salih veya fasit olduğunu gözüyle görecektir.
“O gün (hesap için
Allah’a) arz olunursunuz! Sizden hiç kimse gizli kalmaz!”
Hakka 18
“Hepsi saf saf
Rabb’ine arz olunmuşlardır...”
Kehf 48
“Rabb’ine and olsun ki
onların hepsine yaptıklarından soracağız.”
Hicr 92
Adiy bin Hatim (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Sizden her biriyle
Allah konuşacaktır. Allah ile kendi arasında tercüman da olmayacaktır. Sonra o
kimse bakar fakat önünde hiçbir şey göremez. Sonra önüne bakar, kendisini ateş
karşılar. Sizden herkim bir hurma yarısıyla da ateşten korunmaya gücü yeterse
bunu yapsın!’ buyurdu.”
Buhari 6451, Müslim
1016/66, 67, Nesei 2551, 2552, Ahmed 18274
Kulların Allah’a arz
olmasının ardında, amellerin salih ve fasit olması yönünden ortaya çıkması söz
konusudur. Yani herkes dünyada yaptığı amellerini yazılı olarak bulacaktır. Biz
buna amel defteri diyoruz. Kullar amellerinden dolayı hesaba çekilirken bu
defterler beraberlerinde olacaktır.
“Her insanın (amel)
kuşunu boynuna doladık, kıyamet günü kendisi için açılmış olarak bulacağı bir
kitap çıkarırız. Kitabını oku, bu gün nefsin hesaba çekici olarak sana yeter.”
İsra 13, 14
“Kitap (amel defteri)
ortaya konmuştur. Onun içindekilerden korkarak suçluların: Vay bize, bu kitaba
da ne oluyor ki, ne küçük ne büyük hiç bir şey bırakmıyor; her şeyi sayıp
döküyor, dediklerini görürsün. (Onlar) yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabb’in
kimseye zulmetmez!”
Kehf 49
“Kimin kitabı sağından
verilirse o kolay bir hesaba çekilecektir ve sevinçli olarak ehline dönecektir.
Kimin kitabı da arka tarafından verilirse o ölümü çağıracaktır ve alevli bir
ateşe girecektir. Çünkü o (dünyada iken) ailesi arasında çok sevinçli idi. O
hiç Rabb’ine dönmeyeceğini zannediyordu. Hayır, (asla zannettiği gibi değildir;
bir gün Rabb’ine elbette dönecektir ve) Rabb’i onu görmektedir.”
İnşikak 7-15
“Kitabı sağından
verilen: Alın kitabımı okuyun, ben zaten kitabımla karşılaşacağımı umuyordum
der. Artık o hoşnut edici bir hayatın içindedir.”
Hakka 19-21
“Kitabı sol tarafından
verilen: Keşke bana kitabım verilmeseydi, şu hesabımı hiç bilmemiş olsaydım,
keşke ölüm işimi bitirmiş olsaydı der.”
Hakka 25-27
Kulların okuyacağı
amel defterleri meleklerin yazdığı kulların dünyada iken işlediği amellerin
bulunduğu divandır. Kulların dünyada iken işlediği amelleri yazan meleklere
iman etmek de itikada taalluk eden meselelerdendir. Kiramen Kâtibin dediğimiz
melekler bizim amellerimizi yazıp muhafaza etmekle görevlidir. Bunun zikri
meleklere iman kısmında geçti.
c) Bundan Sonra
Amellerin Tartılması Başlar
Bu hususta Allah-u
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Kıyamet günü için
adalet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez. (İnsanın yaptığı)
bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da onu getiririz. Hesap gören olarak biz
yeteriz.”
Enbiyâ 47
“O gün tartı tam
doğrudur. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır. Kimin de
tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize zulmetmesinden dolayı
kendilerini zarara sokanlardır.”
A’raf 89
“Herkim zerre
ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Herkim de zerre ağırlığınca şer yapmışsa
onu görür.”
Zilzal 7, 8
“Nihayet oraya
vardıklarında kulakları, gözleri, derileri yaptıkları ameller hakkında onların
aleyhine şahitlik ederler. Derilerine derler ki: ‘Niçin aleyhimize şahitlik
ettiniz?’ (Derileri): Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu...”
Fussilet 21
“O gün ağızlarını
mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder.”
Yâsîn 65
8) Havz
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in haber verdiği mesafesi Eyle ile Aden arası mesafeden daha geniş, suyu
kardan beyaz, tadı bal karışmış sütten daha tatlı, bardakları ise yıldızların
sayısınca olan havuzuna da itikat etmek gerekir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in havuzu ile ilgili hadisler mütevatir derecesindedir. Onları rivayet
eden sahabelerin sayısı otuz kadar vardır. Havuzla ilgili hadislerin hepsini
buraya almak mümkün değildir. Ancak bir kaçını burada zikredelim.
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği bir
hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Benim havuzumun
genişliği bir aylık mesafedir. Onun suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha
hoştur. Bardakları da semanın yıldızları kadar çoktur. Kim ondan içerse o kimse
bir daha susamaz!’ buyurdu.”
Buhari 6477, Müslim
2292/27
Ukbe bin Amir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Ben sizin içinizde
havuza ilk ulaşan olacağım ve sizin için şahitlik edeceğim. Vallahi ben şu anda
havuzuma bakıp görüyorum. Şüphesiz bana yeryüzünün anahtarları verilmiştir.
Vallahi ben, benden sonra sizin şirke dönmenizden korkmam; fakat ben sizin bu
hazineler hakkında birbirinizle yarışa girip didişmenizden korkarım!’ buyurdu.”
Buhari 6483, Müslim
2296/30, 31
Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Ashabımdan bir takım
insanlar havuz başında benim yanıma geleceklerdir. Ben onları görüp tanıdığım
zaman, onlar benim önümden çekilip götürülürler! Ben:
−Onlar benim
ashabımdır derim.
(Vazifeli melekler)
bana:
−Sen onların senden
sonra neler ihdas ettiklerini (ve bidatler çıkardıklarını) bilmemektesin!
derler’ buyurdu.”
Buhari 6478
Sehl bin Sa’d (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Ben sizin havuz
başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen kimse de bir daha
susamaz! Şüphesiz yanıma benim kendilerini tanıdığım, onların da beni tanıdığı
bir takım kimseler gelecek. Sonra benimle onların arasına bir engel konur.
Ben:
−‘Onlar bendendir’
derim.
Bana:
−‘Sen onların senden
sonra ne bidatler ihdas ettiklerini bilmemektesin!’ denilir.
Ben de:
−‘Benden sonra dinde
değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar derim’ buyurdu.”
Buhari 6479, 6480
Müslim 2295/29
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Kıyamet günü benim
yanıma ashabımdan bir zümre kimseler gelecek, onlar benim havuzumdan geri
döndürülüp kovulacaklardır.
Ben de:
−‘Ya Rab! Onlar benim
ashabımdır! derim.’
(Allah):
−‘Senden sonra onların
nasıl bidatler çıkardıklarından bilgin yoktur! Kuşkusuz onlar arkaları üzere
dönüp gerisin geri dinden çıkmışlardır!, buyurur’ dedi.”
Buhari 6480, Müslim
2290/27
9) Sırat
Sırat hesap ve
mizandan sonra insanların üzerinden geçmesi için cehennem üzerine kurulan bir
köprüdür. Rasuller de dâhil bütün insanlar o köprüden geçecektir. Kişinin
mü’min, kâfir, salih, fasık vb. olması sıratı geçme hususunda eşittir. Ancak
dünyada iken hak dinin gereği amelleri yapıp sıratı müstakim üzere olan
kimseler, ahirette de sırat üzerinde ayakları kaymayıp onu geçeceklerdir. Bu
dünyada sıratı müstakimden ayrılıp dinin gereklerini yapmayanlar ise ahirette
ki sırat üzerinden geçemeyecek ayakları kayıp cehenneme yuvarlanacaklardır!
Hadislerde herkesin amellerine göre bir hızla sırattan geçeceği bildirilmiştir.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Cehennemin tam
ortasına sırat kurulur. Ümmetimle beraber onun üzerinden ilk geçen ben
olacağım. O gün Rasullerden başka hiç kimse konuşmaz! Rasullerin o günkü
konuşacağı söz: Ey Allah’ım! Selamet ver, ey Allah’ım! Selamet ver, demek
olacaktır. Cehennemin üzerinde sadan dikenleri gibi çengeller vardır. Sadan
dikenlerini gördünüz mü?’
Sahabeler:
−Evet, Ya Rasulallah!
dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘İşte o çengeller
sadan dikenleri gibidir. Ancak onların ne kadar büyük olduğunu Allah bilir. O
çengeller insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. İnsanlardan kimi
ameli sayesinde düşmeden kalabilen mü’min, kimi de cezalanmış olan, sonra
kurtuluşa ulaşacak kimselerdir’ buyurdu.”
Müslim 182/299
Bu hadiste zikredilen
sırat üzerindeki geçiş Kur’an’da uğrama şeklinde ifade edilmiştir:
“Sizden herkes
şüphesiz oraya uğrayacaktır! Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür.
Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.”
Meryem 71, 72
Burada bir noktanın
izahı gerekmektedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bedir ve beyatı
rıdvanda bulunan ashabı hakkında:
“Bedir ve Hûdeybiye’ye
iştirak edenlerden hiç birisi ateşe girmeyecektir!” buyurunca, Hafsa (Radiyallahu Anha):
−Ya Rasulallah!
Allah-u Teâlâ:
“Sizden herkes
şüphesiz oraya uğrayacaktır! Bu, Rabb’inin üzerine aldığı kesin bir hükümdür.” buyurmuyor mu? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
“Fakat ondan sonra Allah-u
Teâlâ:
“Sonra muttakileri
kurtarırız ve zalimleri diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” buyurmuştur diye
karşılık verdi.”
Ahmed 27110, 14784,
Ebu Davud 4653, Tirmizi 3860, İbni Hibban 4802
Ayetteki “Sizden
herkes şüphesiz oraya uğrayacaktır!..” ifadesinde herkesin cehenneme
gireceği anlaşılmaz. Mezkur hadislerde açıklandığı gibi sırat cehennemin
üzerinde olup herkesin oradan geçmesi onların cehenneme uğraması manasına
gelir, oraya girmesi manasına gelmez! Bu mana hadisler bir arada düşünüldüğü
zaman çok açıktır.
Sıratı geçip oradan
kurtulan mü’minlerin cennet ve cehennem arasında hak sahiplerine haklarının
iadesi için bekletilmeleri vardır.
Bu hususta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü
mü’minler (sıratı geçip) ateşten kurtulurlar ve cennetle cehennem arasında bir
köprü üzerinde bekletilirler. Orada dünyada iken aralarında meydana gelmiş
haksızlıklar için kısas yapılır. Haksızlıklardan arınıp tertemiz oldukları
zaman onlara cennete girmelerine izin verilir! Muhammed’in nefsi elinde olan
Allah’a yemin ederim ki o mü’minlerden her biri cennetteki makamına dünyadaki
meskeninden daha doğru yolu bulur.”
Buhari 6448
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Kimin yanında
kardeşinden haksız alınmış bir şey varsa bundan dolayı hak sahibiyle
helalleşsin! Ahirette hiç bir dinar ve dirhem yoktur! Kardeşinin hakkı için
kendi hasenelerinden alınmadan önce dünyada iken onunla helalleşsin! Ahirette
zalimin (haksız yere aldığı) hakkı karşılayacak hasenatı bulunmazsa kardeşinin
kötülükleri alınır ve o zalimin üzerine atılır!’ buyurdu.”
Buhari 6447, Ahmed
9621, 10578, Begavi 3978
10) Cennet ve Cehennem
Cennet ve cehenneme
iman: Onların yaratılmış mahlûkattan birer mahlûkat ve şu anda mevcut olduğuna;
insan ve cinlerin ebedi dönüş yerleri olup cennet Allah’ın velilerinin,
cehennemin de İblis ve velilerinin yurdu olduğuna itikat etmektir. Aynı zamanda
cennet ve cehennemin ebedi olup yok olmayacağına itikat etmektir.
“Ey iman edenler!
Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!..”
Tahrim 6
“...Yakacağı insanlar
ve taş olan ve kâfirler için hazırlanan ateşten korunun!”
Bakara 24
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Sizin şu (dünyadaki)
ateşiniz cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır!’
Sahabelerden:
−Ya Rasulallah! Azap
için dünya ateşi dahi yeterli idi denildi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−‘Cehennem ateşi,
dünya ateşine altmış dokuz derece daha fazla hararetli kılındı. Bunlardan her
birinin sıcaklığı dünya ateşinin sıcaklığı gibidir!’ buyurdu.”
Buhari 3064
Numan bin Beşir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’i işittiğimde:
‘Kıyamet gününde
cehennem ehlinin azapça en hafif ceza göreni şu kimsedir ki onun iki ayağının
çukuruna iki ateş parçası konulacak bunların tesiriyle onun beyni
kaynayacaktır!’ buyuruyordu.”
Buhari 6462
“İman edip salih amel
işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu
müjdele...”
Bakara 25
“Muttakiler güvenli
bir makamdadır. Bahçelerde ve çeşme başlarında. İnce ipekten ve parlak atlastan
elbiseler giyerek karşılıklı otururlar. Ayrıca onları iri gözlü hurilerle de
evlendirmişizdir. Orada güven içinde her meyveden isterler. Orada ilk ölümden
başka ölüm tatmazlar! Onları (Allah) cehennem azabından korumuştur. Rabb’inden
bir lütuf olarak. İşte büyük kazanç budur.”
Duhân 51-57
“Cennet de muttakilere
yaklaştırılmış, uzak değildir. İşte size va’d edilen budur. Daima tevbe ile
Allah’a dönen (hukukunu) muhafaza eden. Gaybî olarak Rahmândan huşu eden ve
(Ona) yönelmiş bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur). Onlara cennete
salimen girin, bu ebedi yaşama günüdür. Orada onlara istedikleri her şey
vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.”
Kâf 31
“Muttakiler
cennetlerde nimet içindedirler. Rab’lerinin kendilerine verdikleriyle safa
sürerler. Rab’leri onları cehennem azabından korumuştur.”
Tur 17, 18
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Rabb’inden rivayet ederek şöyle buyurdu:
“Allah-u Teâlâ: Ben
salih kullarım için göz görmedik, kulak işitmedik ve insan kalbine gelmedik bir
takım nimetler hazırladım!” buyurdu.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
İsterseniz:
“Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı nimetlerin
saklandığını hiç kimse bilemez!” Secde Suresi 17. ayetini okuyun dedi.
Buhari 4659
“Cennet halkı ateş
halkına nida etti: Rabb’imizin bize va’d ettiğini biz gerçek olarak bulduk. Siz
de Rabb’inizin size va’d ettiğini gerçek olarak buldunuz mu? (Onlar): Evet,
derler...”
A’raf 44
Cennet ve cehennem her
ikisi de yaratılmış olup sahiplerini beklemektedir. Bu hususta Allah-u Teâlâ
şöyle buyurmaktadır:
“Rabb’inizin
bağışlamasına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan muttakiler için
hazırlanmış cennete koşun.”
Âl-i İmran 133
İmran bin Husayn (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Cennete muttali
oldum, ahalisinin çoğunu fakirler olduğunu gördüm! Cehenneme muttali oldum
ahalisinin çoğunu kadınlar olarak gördüm!’ buyurdu.”
Buhari 6456, Müslim
(2737/94
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Sıcak şiddetlendiği
zaman namazı serinliğe bırakın! Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin
kaynamasındandır!’ buyurdu.”
Buhari 533, Müslim
615/180
Cennet ve cehennem
ebedi olup onlar için yok olma veya bitip nihayet diye bir şey yoktur. Bu
hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah onlardan razı
olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuştur. Allah onlara, altlarından ırmaklar
akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır.”
Tevbe 100
“O inkârcı kâfirler ve
zalimler var ya, Allah onları bağışlamayacak ve bir yola da iletmeyecek. Onları
sadece cehennemin yoluna iletecek ve orada ebedi kalacaklardır. Bu da Allah’a
çok kolaydır...”
Nisâ 168, 169
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
‘Cennet ehli cennete,
cehennem ehli de cehenneme doğru ayrılıp gidince, ölüm getirilir. Cennet ve
cehennem arasında kılınır sonra o boğazlanır.
Sonra bir nidacı:
−‘Ey cennet ehli!
Artık ölüm yoktur! Ey cehennem ehli! Artık ölüm yoktur! diye nida eder. Cennet
ehlinin sevincine bir sevinç daha eklenir. Cehennem ehlinin gam ve kederine bir
gam ve keder daha eklenir.’
Müslim’deki rivayette
Hadis şu ziyade ile rivayet edilmiştir:
‘...Her kes nerenin
ehli ise o orada ebedi kalacaktır!..’ buyurdu.”
Buhari 6457, Müslim
2850/42, 43
Bilindiği gibi cennet
ikram yurdudur. Allah-u Teâlâ orada iman edip salih amel işleyen kimselere
ikram edecektir. Allah-u Teâlâ’nın salih kimselere yapacağı en büyük ikram ise
kendisini onlara göstermesidir. Allah’ın ahirette görüleceğine hem Kur’an hem
de sünnet delalet etmektedir.
Kur’an’daki deliller:
“O gün öyle yüzler var
ki parıl parıl, parlar Rabbine bakar.”
Kıyamet 22, 23
“İyilik yapanlara daha
iyi ve güzel, bir de ziyade vardır...”
Yûnus 26
Müfessirlerden çoğu bu
ayette ki: “...bir de ziyade vardır...” ayetinden murat cennette Allah-u
Teâlâ’yı görmektir demişler sonra da Müslim’deki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in hadisi ile delil getirmişlerdir:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
“Cennet ehli cennete
girdiği zaman, Allah-u Teâlâ:
−‘Bir şey istiyor
musunuz?’ buyurur. Cennet ehli:
−Yüzlerimizi
ağartmadın mı, bizleri ateşten kurtarıp cennete girdirmedin mi? derler.
Müteakiben Allah hicabı kaldırır, artık onlar için Rab’lerine bakmaktan daha
sevimli bir şey verilmemiştir, buyurdu sonra:
“İyilik yapanlara daha
iyi ve güzeli, bir de ziyade vardır...” ayetini okudu.”
Müslim 181/297, 298,
Fethu’l-Bari 8/198
“Hayır, doğrusu o gün
onlar Rab’lerinden perdelenmişlerdir.”
Mutaffifîn 15
Bu ayetten istifade
edilen hüküm, Kâfirler Rab’lerinden perdeli ise mü’minler perdeli değildir.
İmam Şafii, Allah’ın ahirette görüleceğini iddia etmiş ve şöyle demiştir:
“Allah bu ayette kendisine, iman edenlerin perdelenmeyeceğini görüşleri
engellenmeden kendisini göreceklerini işaret etmektedir.”
El, İntifa Sayfa 79,
El-Lâlekâî 3/560
Allah-u Teâlâ’nın
ahirette görülmesiyle ilgili hadisler, İbni Kayyım vb. âlimlerin dediği gibi
mütevatir hadislerdendir. Onların bir kaçını zikretmekte yarar vardır.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Bazı insanlar:
−Ya Rasulallah!
Kıyamet gününde biz Rabb’imizi görecek miyiz? dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−“Ayın on dördüncü
gecesi görmeye mani bir bulut yokken ayı görmede şüphe ve ihtilaf eder
misiniz?” buyurdu.
Sahabeler:
−Hayır, ya Rasulallah!
dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−“Görmeye mani bir
bulut yokken güneşi görmekte şüphe eder misiniz?” buyurdu.
Sahabeler:
−Hayır, ya Rasulallah!
dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
−“İşte ay ve güneşi
gördüğünüz gibi Allah’ı da göreceksiniz...” buyurdu.
Buhari 799, Müslim
182/299
Cerir bin Abdullah
el-Beceli (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Bir gece, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)’in yanında oturuyorduk. O gece ayın on dördüncü gecesi idi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aya baktı ve şöyle
buyurdu:
“Şu ayı görmekte nasıl
birbirinize sıkışıklık sebebiyle engel olmuyor, hepiniz zahmetsiz olarak onu
görüyorsanız, Rabbinizi de öylece göreceksiniz...”
Buhari 7300, Müslim
633/211
Mü’minlerin kıyamette
Allah’ı görmesi Kitap ve sünnetle sabit bir akide olup ümmetin geneli bunu
kabul etmiştir. Ancak Harici, Mutezile, Râfizî ve Mürcieden bazı kimseler
Allah’ın ahirette görüleceğini inkâr etmişlerdir. Bu hususta varit olan
ayetleri tevil ederek hadisleri reddetmişler ve sahabenin icmasının dışına
çıkmışlardır.
Sahabe arasındaki
ihtilaf Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in miraçta Allah’ı görüp görmediği
hususundadır. Mü’minlerin Allah’ı ahirette görme hususunda ihtilaf eden bir tek
sahabe bilinmemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder